• Raptor & Orontez Underground Rap | Antakya (Forum) forumuna hoşgeldiniz.
 

Haberler:

Bi Kalem Olsun'un full versiyonu çıktı. Download bölümünden ulaşabilirsiniz.

Ana Menü

Barikat

Başlatan ah real monsters!, 30 Aralık, 2006, 15:54:09 ÖS

« önceki - sonraki »

ah real monsters!

Sokakların Çatısı Yoktur

Maskeler bu hayatın tek geçer yasası. Yüreğinde yarası var olan insan ancak bilir ası pası. Bu şehir, hıyanette tek galip, avına hep musahip. Gerçek niyetini gizleyen parıltılı caddeleri kandırır avını. Adım adım izler korunmasız bedenleri; yakasına yapışır bir çıkmaz sokakta. Gözünü kırpmadan vurur sırtından; satar yine kendini, satar ruhunu, eşini ve dostunu üç kuruşluk çıkar için.

Mazlum edebiyatı döndürenler nanay! Dönüp bakmaz aldırmaz kimse sokaklara; sokaklarda dönen o kirli dolaplara. Oysa, gece cehennem gibi çöker üstüne! Çünkü buz kesen sokaklarda vuran kıran; sokaklarda kapan. Sokaklarda gözü dönmüş sapıklar, sokaklarda evsiz barksız çocuklar; sokaklarda hayatı alınan bu kadınlar.

Nabza göre şerbet verenler, kendi çöplüğünde kendi şarkısını söyleyenler; ‘Gökyüzü mavi’ diye ayak çeken tipi tipler masal anlatırlar uyutmak için beni. Oysa yok; benim boş lafa karnım tok. Kendi kaderimi kendi boynuma astım ben. Yıldıramazlar beni; ben güne tanıklık eden gerçeğin peşinde bir duvar yazıcısı.

Geceyi süpürür hep, gün doğmadan çöpçüler! Yaşanan bu izler silinir karış karış. Tarihin çöplüğüne karışır sokaklar! Bu amaçlar yalan, yaşananlar yalan, yarınlar yalan dolan, gerçek olan; evet, bugün var olan. Solan giden her zaman yarım kalan düşler, yaşanmayan aşklar, ertelenen zevkler, yere düşen umutlar!

Kimi zaman gülüp geçtiğin, kimi zaman batıp gittiğin sokakların çatısı yok. (Barikat)

Çatısız sokak. Gündüz mavi gece siyah. Derinliğin altında oynanan tiyatro dram. Zehir saçtılar gram gram. Belki de benim sıram; belki de senin. Kiminin cehennemi, kiminin cenneti. Cinneti yaşatan sokakların illeti, cani! Geçen giden geceler birbirinden fani. Ani kopan gürültü bozar sükuneti. (Sentez)

Sokakların çatısı yoktur. Bazıları için hayat bolluktur; sokaktaki için yokluktur. Kapanmayan yaralar gözleri aralar, elleri kapar, nasihat neye yarar. Adımı yazdım duvarlarına. Karanlık sokaklarda belki hayaldi yaşamak; belki yalanlara inanmak. Ama acılara katlanmak yaşamaksa bu dünyada, cehennemi tadarak kapıları aralamak, kırmak, gerçeklere inanmak. Nerede kaldı insanca yaşamak? Soruyorum sana kelimelerde ruhuna istila. İntikam vakti çok yakında. Mesajım sana; hayal dünyasında yaşayan kafa. O zaman aman dileme benden; çıkacak can bedenden: Mezarında huzur içinde dinlen; mezarında huzur içinde dinlen.. (Turbo)

Gel kardeşim gel. Çekme kendini geri; bizi anlatan durumlara kapama gözlerini. Çatısız çocuklar ağlar yağmurlar ıslatırken bedenlerini. Elerini kırışıklıklar sarar; gencecik yaşta ağlar. Karalar bağlar gözlerimde umut var. Sakla sakla samanı; gelir zamanı. Görürsün Hanya’yı Konya’yı. İş işten geçmeden, bitmeden; gelecek umutlar sönmeden, ermeden burada. Onlara sıcacık yuvada bir tas çorba vermeden susmaz Maho-b, susmaz Turbo, susmaz Barikat. (Maho-b)

Sokak nedir, ne değildir; emin ol iyi bilirim. 35 yıldır sokakta insanlarla birlikteyim. Örümcek beyinlilere, karanlığadır sitemim. Arabeske tavır alır; aydınlığa yönelirim. Yan yana gelirsek güzelleşir dünya bilirim. Gün Gelecek elbet gelecek; bugün ekilen tohumlar yeşerecek. Çek baba başı sen; gün gelecek bütün hayallerimiz gerçekleşecek (Halil-B)

ah real monsters!

Solup Giden Çiçekler

Ruhunu ve dünyayı silip ezip geçen silahlarla korunan, sınırlarla dolu bir dünyada yaşıyorum. Soruyorum kimin nesidir neyin fesi? Dört bir yanı saran yine korkunun tek sesi, tek nefesi. Çocuklar ağlıyor, bayılıyor kadınlar! Yine hep yere düşen neden gençler oluyor? Soruyorum size; neden üstümüze çöken bu kara bulutlar? Neden düşmanlıklar? Kırılan bu kalemler, neden bu çiçekler hep solup giden? Bu mu mutlu, aydın dünya? Yerin dibine batsın! Ne kendimce fethetmek, ne de kral olup insanlara hükmetmek; tek isteğim geri dönmek. İnsan gibi yaşamak ve de yardımlaşmak sadece bu dünyada, içimdeki tek yürek, tek dilek.

Ruhumu zehirleyip ellerimizi ayıran, amansız bir kavganın içine atanlar, kin ve intikam dolu lanet bir dünya kurdular. Vuran vurana, kıran kırana! Oysa, hepimize yetecek kadar bol su, toprak var bu dünyada. Evet! İnsanız insan; hayvan değil! Medeniyet dedikleri yakıp yıkmak değil. İnsan soyu piyon değil. Sevgi asla uzak değil. Barış önce içinde! Bizler ise, doğayı dışlamakla başladık işe! Kendimizi çirkin ruhsuz evlere, kentin beton yığınına hapsettik Gökyüzünü, toprağın kokusunu unuttuk. Fethe çıkarken koca dünyayı, insan gibi yaşamayı unuttuk, nefes almayı!

İnsanlık ayıbı iki ayrı dünya bu: aç, sefil insanlar, gökten bomba atanlar!

Yeteri kadar düşünmüyoruz; hissetmiyoruz esen rüzgarı, açan çiçekleri, yağan yağmurları, toprak anayı, kuşları, böcekleri ve de birbirimizi. Oysa, bize gereken tek şey değil kaygı: önce sevgi ve saygı. Siyah beyaz, kız erkek... Her birimiz gülen, ağlayan, hayaller kuran. Bizler bir bardak su içmek için, uğruna öldüğümüz toprağımıza gömülmek için bile para vermek zorunda kalan. Yetmez; kandırdılar bizleri ve sizleri! Çıkar için, para pul için, güç için girdik birbirimize! Yalanları beynimizde! Vaatleri çöplükte! Hiç biri özgürlük, mutluluk getirmedi; getirdikleri tek şey cehennemin kendisi insanların efendisi: kan ve gözyaşı.

Savaşa karşı olmak kendine yontmak değil; savaş cephelerde solan çiçekler değil! Savaş sokaklarda, savaş evimizde, savaş kendi içimizde. Uyan doğan yeni güne! Üstünde esen bu vahşi bir egonun sergilenen çirkin bir oyunu. Bu vahşi adamlara kanma, amaçları için piyon olma. Sana, duygularına hükmetmeye çalışıyorlar. Bizleri namlunun ucuna sürüyorlar. Aldanma; özgürlüğünden asla vazgeçme. İzin verme ahmakların çıkıp kendilerini kral ilan etmesine. Umutsuzluğa kapılma! Bizler yeni bir dünyayı yaratacak güçteyiz. Bitecek; şiddeti yok ettiğinizde gülecek yüzler!

ah real monsters!

Hedeften Çık

Beynim dolu bugün; kafam almıyor; sarmıyor! Düşünemiyorum! İnanamıyorum buna! Rüzgara kapılan dümensiz gemi gibi beyni kütükler. Dünya masa başında paylaşan düdükler! Sana çizdikleri yol sıradanlık tarlası; kurtlar sofrası! Maymun pazarı! Zincirleri elimde! Boynunda ölüm saçan yalanlar, yasalar. İkiyüzlü ahlak, adetlerin kestiği doğmamış çiçekler. Boyun eğen köleler, piyon olmaya koşan sanal kahramanlar... Yeri ve zamanı belli olmayan kimliksiz nasırlı eler gezer, geceleri tepeler. Kurulu bu düzen saat gibi işler: tiki tiki tak tak! Tiki tak tak! Ucuz dilleri, apış arama uzatılan elleri çürütür sesimi, yerimi ve yurdumu. Resmimi, yıldızımı geçmişime gömen ben tanıksız bir suçun eli. Ben, kaosun yenik savaşçısı!

Yalanlar yükseliyor, kapılar kapanıyor! Dönüş yok, çıkış yok: yok ya benze bize, ya da hedefe meze! Yalan rüzgarı! İçindekileri kus. Boyun eğme sınırlara! Sıradanlık ölümdür! Düğümdür, boynundaki iptir! Sniper tetiktir; sana çevrilen kimi zaman bu kötektir! Durma; eskisinden nefret ettiğin kadar, yeni dünya düzeninden sende nefret et! Terk et hedefi; zikzak çizerek çık git! Ayaklarının altında can çekişen otorite olsun sade! Kan ve gözyaşı Barikat’la gömülsün. Kimin gücü yeter beynimdeki kaosa! Varsa yoksa yeraltı! Yer altı bu hayatın gerçek kokusu! Dokusu yaşamı haykıran pis bir böcek ol! Bakireden uzak, dur yosmayı dost edin! Labunyayı kutsa! Kadınlarla tost, ayyaşlarla cost ol! Önce koru beynini! Gerçeklere set çeken hocalara parmak çek!

Adı Paris sürgünü, şarabı dik içine! Çıkar tüm kayıp yollar gerçeğin evine! Diline hakim olan kolu altın kaplama saray kapısında bekçisi hazır nazır! Kimin adaleti? Hınzırca yazılmış masal gibi uyuturmuş bakkalın terazisi! Gazetesi boyalı sayfalardan korkma! Bakma; kurttan korkup sürüye dost olma! Yaşamak için tek, diş ve tırnaklarınla çelikten mevzi kazı. Başını kaldırdığında durma, zikzak çizerek hareket et! Demir attığın bu limanı terk et! Evet! Karanlık kimi zaman yatakta, kimi zaman ise boş sokaklarda. Okyanusta ara, bul; doğan yeni günü. Geceleri keşfet! Gecelerde hayat, gecelerde cerahat! Karanlıkta dolaş; adım adım yaklaş; hedefi üstten aş. Benim bu saf arkadaş!

Yerinde sayma; dönüp bakma. Sen yine sen ol; hedef olma

ah real monsters!

Parmak Çekek

Nice nice çirkin oyunlar; büyük amaçlar; doğrular yalanlar; dostlar ve düşmanlar... Dört duvar arasına gömen beni; elimdeki tek küçük muma bile göz koyan bücürleri silip süpürmek hep istiyorum kuyuya. Her şeye sil baştan yeniden başlamak için unutmak istiyorum. Sifonu bugün çekmeyi unuttuğum gibi yine unutmak istiyorum sürü için yaşamayı. Sadece kendimi olmak bu kısacık hayatta. Kendim için uyumak, kendim için uyanmak, kendim için yürümek, kendim için şarkı söylemek bitene dek. Kendim için dansetmek, kendim için sevişmek istiyorum sadece bu dünyada yalnız kendim için yaşamak.

Mavi, pembe düşlerim şahlanıyor içimde. Bir beyaz martı gibi kanat çırpıyorum şimdi. Gökteki yıldız kadar tek ve hür bir yaşam. Sınır yok, durmak yok, geriye dönüp bakmak yok; yarın ama hiç yok. Bugün sadece bugün yaşanmayı bekleyen yeni güzel oyunlar; yürünmeyi bekleyen bu yeni uzun yolar; dokunmayı bekleyen o yanık diri tenler. Bu ritim, bu müzik, içimdeki bu dans alıp götürür beni yasak kayıp cennete! Sonsuza dek kavrulan bedenim, bu kurşun gibi vuran ritimle sallanır.

Garip ama gerçek; içimde bir koca sevinç. Dert yok, tasa yok, çözmem gereken önümde duran bir sorun yok. Çünkü; İstanbul’un buz kesen boğazına tüm geçmişimi gömdüm. Koca bir gün! Bugün sadece benim. Dokunmayı bekleyen bu bedenler artık benim. Beynimin kapıları sonuna kadar açık, kaçık. Bir küçük beyaz martı gibi özgür bedenim. Gözlerim, şahin gibi kollar avını, yakalar! Bu kışkırtan kokular çeker beni kendine. Doğan yeni güne dek limon gibi sıkılası son damlasına kadar. Ateş gibi yanan tenler çılgın saatlere gebe!

Hadi hep birlikte şimdi parmak çekek. Gençlerden korkanlara parmak çekek; Cebimizi soyanlara, parmak çekek; Özgürlükten kaçanlara, parmak çekek. / Rap’imize kayanlara, parmak çekek

ah real monsters!

Ses Biraz Artsın

Dün gece o evde yaşananlar acaba neydi? Ne neydi, ne; bir babayı bu hale getiren sebep neydi? Gece yarısı her yeri inleten ve yükselen ses neydi? O ses ekonomik zorlukların yolu tıkanmış yaşamın isyanı! Ama acı; karısını ve çocuğunu döven ezen bir baba! Baba ki trafik canavarından beter. Ezilen çocuk; sindirilmiş eş; yaşamdan kopmuş bir aile! Çare kolay yoldan para kazanarak! Zengin olma, rahat yaşama hayalleriyle kuran işsiz insan. Kendini bulursa kumar, içki, para ile sömüren kalpazandan medet uman! O zaman her şey beklenir ondan; o aciz insandan! bu acizlikler içinde alın teriyle kazanmadan kumarla kazanamazsın hepsi gelir geçer biter sana yaramaz bu para birde bunların ardına hırsını alırsın var ya sana ne desem şebek kılıklı adam ne var sanki çocuğunu eşini şerefli namuslu mert yaşatsan, yaşatsan!

Çarpık kentleşme; sorunlu aileler ve çocukları evet çocukları hayat başlar onlar için acı. Düğümün ne başı belli ne de sonu; kanunu, yasası! Hayat onlar için tam bir belirsizlik yumağı. İş bu haldeyken başlar karanlık güçlerin kucak açmaları ve başlar kara kanlı katilin günahları. Eğitim desen, eğitim; sorunlar desen, sorunlar! Kendini yiğit zanneden kahraman Olunur mu insan öldürmekle kahraman? Baştan dur demeli bu tür insanlara. Sonuçlarına katlanıp; palavralar, ağlamalar olmamalı! Soruna baştan engel koyup dur demeli! Daha ne kadar devam edeceksin? Kara kanlı kirli paralarla insan hayatına son vermekle için nasıl kaldırır bunları! Sana sözlerimde teklifim; teklifim: bırak artık bu ayakları. Canına kıydığın insanların yakınları arkada kalır yetim öksüz yavruları. Yok bu yaptıkların, yok kimseye yararı. Çok açık görülür ki senin gibi insanların sonu ya parmaklık arkası yada cehennemdir son durağı!

Ses biraz, ses biraz artsın! Tepki yerini bulsun. Karşılıksız kalmasın. Rüya değil gerçekte Refleks! Refleks olanları anlatsın.

ah real monsters!

Geceler Günlerimi Gömer

Geceler kör karanlık, geceler zindan, geceler derya bana! Yalnızlık ise bedenime bir zincir; zincir! Bu ilk kaçışım benim, bu ilk büyük yenilgim, bu ilk yıkılışım benim! Kaygı yok, beklenti yok, sevinç, umut yok. Sadece kuru soğuk içime işleyen! Sen, ben bir martı gibi kanat çırparken, yüreğini verdin bana! Sevincini, umudunu, gözyaşlarını tükettin hem de yanı başımda! Ben ise uslanmaz; başka sevdalar; başka kavgalar, başka savaşlar, başka davalar peşinde! Ben, düşlenen cennetin peşinde...


Ben, bu dünya kökten değişir sanmıştım; kanmıştım, yanılmıştım! Oysa değişen tek benim çöken omuzlarım! Neden; bu yitip gitmeler neden? Neden bu yükselen çığlıklar dinmez? Peki söyle neden aldığım yenilgiler? Sonu gelmez sandığım bu koca yıllar, tıpkı bir nehir gibi akıp gitti elimden. Geriye kalan tek elimdeki çiçekler. Sonsuzluğun sesine aşık olan şimdi ben; köşemde bekleyen hep şimdi seni yine ben! Yaram derin; yaram delirtir, yaram öldürür!


Gidişimin dönüşü, gözyaşımın sonu yok! Geceler günlerimi gömer karanlığına. Geceler benim kapım, geceler pencerem. Ya sen sevgilim? Sen benim sevincime, benim kavgalarıma, benim göz yaşlarıma, benim acılarıma tanık olan sevgilim! Peki sen söyle? Ya sen sevgilim! Ya sen beni geride bıraktığın bu yolun söyle beni neresine, ne zaman gömdün?


Geceler günlerimi gömer karanlığına. Geceler benim kapım, geceler pencerem.


Bırak, döne dursun akbabalar. Bırak, dibe vursun alttakiler! Çabaları boşuna; ancak ölü bedenime sahip ocaklar!

ah real monsters!

Bu Öfke Dinmez

Dilim bıçak gibi keskin; çıkan bu sözler çekilmez; tahammül edilmez! Beni bu yalan dolan yıkmaz; asla yıldırmaz! Akın var akın; bu akın var ya akın, güneşe yakın; sel olur kentin pisliğini siler, yutar, gömer ta diplere! Şimdi durmak yok; ‘tam tam’ zamanı! Seli besleyen yeni kaleler gerek! Diller çözülsün; silahlara dönüşsün; namlular bu kentten yeni bir cephe açsın! Harekette bereket! Bereket neye gerek! Nereye dönüp baksan, insan; karabasan gibi çöker üstüme üstüme!

Her şey gelir üstüme üstüme; bu öfke dinmez asla; içimde beynimde.

Yok; artık yok! Machavel önümde! Dönüş yok! Dipten gelen bir dalga gibi bir anda boğmak için düşmanı; yeni dehlizler, gizli planlar; yazılıp çizilenler kükreyişe gebe; yedi göğe yükselen! At sırtında güya uçan Malkoçoğlu uslanmaz; seksek oynar; kendi bile anlamaz! Geyik sırtında Bursa kuşatılmaz! Kılıç kalkan istemem; yakın dövüş yok şimdi; vur kaç zamanı! Karargahım yer altı; kimse bakmaz, anlamaz! Öncü savaşçılar doğar, büyür burada; bir bir yayılır! Silahları beyninde; ansızın çıkar; kılıç gibi sözleri vurur; vurur böler, parçalar; açar demir kapıyı; bir ok gibi çıkan bu öfke dinmez, affetmez. Duvarlar devrilir, çelik kaleler erir ve burada yürekler birleşir

ah real monsters!

Con Con Klübü

Yaklaş hadi sende, işte Jön sahnede. Mikrofon da elimde; şimdi sıra bende. Afet gibi kızlar yüreğimi dağlar. Ağlar, musluğum kan ağlar! İnsanlar, eli her yerde karabasanlar! Alo! Yetiş, yetiş, yetiş itfaiye. Ateş düştü bana! Ateş düştü donuma! Yoluma, koluma, kanıma, camıma tak eden oyunlar; cirit atan koyunlar; bükülen boyunlar! Soygun var! Atını alan o, Üsküdar’ı geçti. Seçti kendine şan şöhret para! Kaldı bize yara! Koca bir kara! Cepte yok para. Hürra! Sürü mü, biri mi, ölüm mü, cünüp mü, yoksa sülük mü? Çaldığın düdük mü? Salla!

Yargı’dır benim adım; onurumdur tacım. Bilmeyen de bilsin dilim sivridir benim; sözlerimse kurşun. Sıkı durun, ritim tutun, dinleyin beni. Evet evet biz, Türkçe rapin öncüsü, sözcüsü, gözcüsü. Barikat dedik ya! Real bir dünya! Altta ezilenler, üstte dans edenler! Yolumuza çıkıp boş yere ötenler! Yaylana yaylana: Con Con Kulübü! Sallana sallana: Con Con Kulübü! Hareket! Hareket var hareket! Harekette bereket. Bereket neye gerek? Seyretmek gerek. Taş fırın erkek! Yanında da ürkek! Sek sek! Türkçe Rap’te karşımıza çıkan o tek kek önüme de gelsin, gelsin!

Söz dönüp dolaşıp yine gelir bana; Pakten’den sana, odun gibi kafana. Hadi hadi açılın, sizde açılın bak: geriyor özler, çelik gibi sözler! Hey gidi sizi koca koca kafalar; kaba saba güce tapan insanlar; zamanın gerisinde kalan dinozorlar! Bunun adı ancak ‘gulu gulu dansı’. ‘Binaenaleyh! Onu biz derdik. Verdikse verdik; kime ne?’ Yedim kafayı; oldum kabadayı! Benim derdim var ya, benim bu tek derdim el alemi gerdi! Unumu da serdi! Verdi; ruhunu, bedenini, onurunu verdi! Tek derdi kendine kerizdi! Derdini söyle bulayım çare; derdin ne, derdin, derdin? Derdin ne? Con Con kulübü!

Salla, hadi sende salla; Con Con Kulübü valla! Sallana, yallana, bollama, mollama oldu yeni moda; duvarı tırmala!

ah real monsters!

Gücün Varsa Sevgi Var

Acımasız hayat! Sürprizlerle geçen günler kovalar sokaklara günden güne doğanlar! Korkma; atacağın bir adım daha var: Mezopotamya; bereketli topraklar! Tek başına cirit atacağın koca saha. Zafer nidaları; kan ve göz yaşı. Çekip giden umutlar; gencecik fidanlar... Bulduğun vaha; avam kamarası! Hayatın gerçekleri toprağa gömülen! Seni bekleyen o mızrakların, kılıç, top ve tüfeklerin önünde zayıf olan insanların yere serildiği! Gördüğün ve de yaşadığın tatlı rüya! Sözüm ona güya düşen, gök kule seni mutlu olacağın cennet! Evet! Sloganıdır yeni çağın: sırtını dönme sakın. Akın var ya bu akın! Bakın; küçük olan senin tek ayak bağın! Güçlü olmak için vur; bas kazmanın sırtına; her önüne gelene; gelene ve gidene. Sakın aldanma, kanma, şaşma; tek hedef var önünde; tek hedef zirve, zirve!

Gücün varsa sevgi ve saygı var. Zafer seninse önünde eğilen var. Gücün varsa sevgi ve saygı var. Yenilirsen dostundan hançer var.

Sırat köprüsü zor; kıldan ince kılıçtan keskin. Say yalanları; yalanları kalkan edin. Sala gitsin ipe sapa gelmez geçmişi! Geçmiş geleceğin çelikten zinciridir boyunlara vurulan. Gerçek cennet zaferin kendisidir. Düşün; bu köpekler neden havlar? Tırmanırken ardından kemikleri savur. Sisli puslu havaları kolla; koş; aralarından geç peygamber edasıyla. Boyun eğdir bu dünyayı. Bırakma; sıkı tut; kılıcın olsun bu gücün kendisi. Güç, bu dünyanın efendisi, dini kitabı! Sevgi, merhamet, hürmet seni vuran kurşun; dostundur ilkin seni sırından vuran! Dönüp bakma geçmişe; kanma, izin verme ruhun ve bedeninden parçalar koparmalarına. Unutma; küçük olmak bazen direnmektir; çoğu zaman ise sadece ölmektir.

Bu yılanın bile yılanı soktuğu koca dünyada kaybedecek neyin var? İtilip kakılan, suratına tükürülen kimliksiz düşler kimin umurunda? Unutma; Tanrı bile güce sahip olandır. Olacaksan bile oğlan, en büyük oğlan olayı bir dene! Yine göreceksin; sürü eğilecek, sana verecek! Gerçek bu; gerçek, gerçek gücün kendisi; efendisi! Evet; gözü açık ol. Ölümünü görmediğin hiçbir şeyi sakın sevme; verme! Esen bir rüzgar ol! Geçici sevda peşinde koşup durma! Acımasız hayat bu; Mezopotamya! Adımına güvenme! Boyun eğme! Kul evine değil, kral tahtına oyna; boyun eğmektense ölmeyi tercih et! Ve asla düşme yere; düşenin dostu olmaz. Dönüp bakmaz hayat; hayat acımaz!

Saçı dik. Bir ton jöle. Buna Memoli ‘Havası’ diyorsun. Ama aklından fikrinden düşüncenden uzaklaşma; Düşünceni fikrini satma. Hayat okul; akıl oyunu satranca benzer. Onun kurallarına uymayanın sonu derbeder. Oluverirsin bir anda şah mat. O zaman nerde kaldı kader; kader ya nasip, ya kısmet der.

ah real monsters!

Magazin Maymunları

Siyah beyaz kopuk filmin dönen makarası. Karası ve yarası gözlerimde yaklaşan, anlık vuran sahneler. Kabusum olur, yıkar beni dönüp duran yelkovan. Yıllar yılı pişirip önümüze konan o, yine aynı maskeler; gerçeği gizleyen şatafatlı hayatlar! Yaşadığım bu sokak ve bu köhne mahalle. Ölümü bekleyen bitik, yitik yüzler! Yükselen beddualar, aman dilemeler... Hep biriken kiralar, ödenmeyen borçlar; devletin yüzüne çarptığı bu faturalar... Oysa, tek istenilen, önce tok bir karın. Ne fayda eder? Oyunları unutan nice dilsiz çocuklar! Fakirin kuruntusu zenginlik avuntusu. Tek penceresi bu cızırtılı televizyon! Açıldığında beliren bilindik maymunlar, kapandığında sırıtan yine aynı mahluklar...

Erkek çocuğunun gönlünde İlhan Mansız yaşar. Kızlar var ya kızlar, onlar da Hülya Avşar’a tapar. Kurtuluş reçetesi! Ekranları dolduran bizim Cüni Arkın var ya; kafirlere tokat atan, reklamlarda cirit atan, kolunda da manita. Bir koyan, ama o, üçün birini alan benim cici başkanım Özal olma sevdasında...! Sene 91; hatırla o Körfez Savaşı! Yanlış dünyaya doğan yalınayak bebekler. Piyon niyetine öne sürülen yine aynı gençler! Emir veren yine o pili bitik moruklar. Çirkinlik abidesi kadirist ayaklar; ana haber bülteni, önündeki rotası. Bitmeyen bu oyunun yeni kırım noktası.

Meclisin tavanında çiğ köfteyi yoğuran. Adam gibi oturup konuşamayan o Tatlıses’in, Tuncer’in tayyareden filmleri? Satılmış kalemlerin kucağına doğan bu yeni kayıp bir nesil? Sahibidir embesil! Nina, Mina fark etmez; daha nice genç kızlar! Kara toprağın bu tek dinmeyen öfkesi! Şimdi ekmek tekmesi eli kirli tetikçisi. Rüşvetçisi, bekçisi, Ankara Tiftik Keçisi. Kafadan da kontak! Dönmelere lanet eden eli kirli kazmalar, yontulası hırsızlar... Hepsinin ortasında yitip giden kayıplar, çöküp giden omuzlar, bükülen bilekler, yarım kalan rüyalar... Bir koyup üç alan yeni dünya düzeni: Büyük koy, büyük oyna! Durma yan; dayan! Sen ol karşı koyan! Yükselen bu mazlumun bitmeyen cehennemi?

Sarı sarı liralar, magazinde kimler var! Maymun var! Maymunlar

ah real monsters!

Hava Su Toprak ve Ateş

Düşünürüm bazen, kendi kendime; ‘Neredeyim?’ diye ayıplarım! 21 Mart koptu! Hızır ile İlyas! Yıl 2003. Beynimde bir şimşek! Hava, su, toprak ve ateş. Tarihin elinden arta kalan yaşam; bu yer, bu gök, bu deniz; özü, tözü; günün cingözü! Aşık Veysel’den kalan insana tek eş doğa. Doğanın celladı siz biz! Ey vatan perver savur sözlerini! Söyle nerede o doğanın parçası bu yapraktaki Şaman; kamil insan? İlkel olan kim söyle; ya medeni olan? Şüpheli ölümleri masa başında silen oyunbozan tarihçinin öten borusu. Nerede sayfası yırtılan Panter Emel’i, Orhan Kural’ı, Haluk Levet’i, Yaşar Kemal’i? İstanbul’un gözcüsü, çöpçüsü, Bergama’nın köylüsü yürümeye devam!



Hava, su, toprak ve ateşle yazılan, kazılan. Köstebek gibi didik didik, virüs gibi sarılan cennetin yok oluşu. Doğanın kurtuluşu! İşte çare bu: İstanbul’un kabusu, vazgeçmek anlamsızca oburca tüketimden; bumerang düzenden; bir de bu milleti öpenlerden. Daha fazlası, başkasının lokması mideye indirilen! Yükselen fabrikanın saçtığı zehirler; salyası akan siyanürlü ganimetçiler; parmağında dünyayı eviren çeviren hep ahtapot şirketler! Küresel güçlere karşı diren Barikat! Umut var hep yarına; ama korku kapıda. Sinen alışkanlıklar, çorak ufuklar. Bana sadece bana; hep bana Rab bana! Barbar istilası bu cennet Anadolu’da..



Ölü sevici toplum; sokak başı dar ağacı kuran gençlerine! Ve sonra oturup Yusuf’a ağıtlar yakan; Denize ve Mahir’e; bugün doğan çocuğa! Beleş kesilen ağaçlar. Yıkılan hayvanlar! Karış karış tarihi, doğası yağmalanan cennet Anadolu’ya ağıtlar yakan; kutsayan, yedi göğe çıkaran. Şimdi yeni cennetler arayan kemirmek için. İçemediğim suyunu, yüzemediğim denizini, çekemediğim havasını yeni vatandır yüreğime hep batan. Siyanürlü tilki avcısı; kamçısı kimliksiz piyonlar, aç gözlü barbarlar! İntikam tohumları üstümüze esen; bu sağanak yağmurlar, vurucu depremler, kavuran ve buz kesen can çekişen dünya.



Akıl vermeyi bilen, ama kullanmayı beceremeyen. Kahramanı oynayan; iyilik meleğini. Kanlı ellerini Hacı Şakir’le yıkasan da ne fayda getirir! El attığın her şey hemen kurur gider! Midas serer! Hava, su, toprak ve ateş! Karış karış yerleş! Geri gelmez gelecek! Düşünürsen dönecek ancak sana acı gerçek. Sokrates’in şarabında yaşamın erdemi! Egonun görkemi yatar cehennemin gölgesinde. Kör Şeytan! Kazıdığında altından çıkacak olan insan, insan! Gözü dönmüş ‘töre’ diye beynimize sokulan! Toprağın kokusunu, kentin betonuna gömen ucube bir nesil! Döngüsel zinciri hayatı düşünmemek ve de yaşamamak olmuş temel prensibi! Hepsi gibi, her şey gibi!



Hava su toprak, ve ateş; düzeninin ortasında insan.

ah real monsters!

Demir Ökçe

Nutuk atarak cenneti vadeden sana politikacılar! Güzel gün çığırtkanları bu oyunu satan sana. Bak nutuk çekiyorlar işte yine sana. Em besilin çağrısı bu sözlerine güvendiğin; oyunlarına düşürmek tek amaçları seni beni onu bunu şunu Kurban arıyorlar; dünden hazır uşaklar.Kurban alıyorlar; işte seni beni! Başını ver, ama el verme kan emene; alet olma Binlerce yıldır altın diye sundukları hiçbir sistem mutluluk getirmedi sana; gözyaşıdır savaşlardan geri kalan sana Yine çığlık dolu, dört bir yan bak! Bak; aç sefil bu insanlar aldatılmış! Gözyaşı diz boyu; çığlıklar yükseliyor tufan sökecek; Dünya sonu geldi kaçamazsın; acı gerçekten kaçamazsın.

İçgüdünü dinle oyunun dışına çık sen doğaya aitsin sen doğaya, doğaya.

Bir virüs misali dünyayı kemiren; bile kendisinin kuyusunu kazan yığınlar dolu aramızda gezen senin, benim, içimde. Acı gerçek bu; acı gerçekten kaçamazsın: Gücü yeten yetene dünya düzeni bu; gücü yeten yetene demir ökçe. Dünyayı yöneten, seni beni köle eden demir ökçe! Para ve seraptır uyuşturucuları yalan; Yalan üstüne kurulan dünyayı sarmış dört bir yanı kan emen yarınlarını çalan. Şiddet ve ahlaktır uyuşturucusu yalan; Bu yalan dünyaya destek vereni arama: Yanı başında el ele verdiklerin bile katil; gülücükler dağıtan bile katil; hayvanları öldüren bile katil; topu katil; katil!

Eski bu oyun bu oynadığın gerçekte; uykunda oynadığın; kör gör! Üç maymun oyunu bu seni beni yaşatan!Sakın kanma: umut yalandır. Sakın inanma: yaşadığında kuyruklusu Acı çektiren yıkıntının içinde nice kurtaran geldi, el vermeden sattığın. Beklediğin Mehti'de gelmeyecek bir daha. Kesin saracak güneş, özgürce dört yanı; ama değiştiremezsin sen de bu gerçeği. Gün doğmaz sana, bana; bil bunu artık. Aptal olma gör; yüzleş artık Jöntürk'le işte gerçek: Ruhunu yitirmiş bu mekanik dünyada pisliğe doğduk biz, pislikte öleceğiz biz Geriye, geriye ağlamak kalır sana bana düşen; umut ölünce sana bana düşen, sana bana düşen

ah real monsters!

Yargı

Anlatacaklarım var; kulak verin beyler / iyi misiniz nasıl moraller 98 de başladı / yolculuk devam ediyor artık popa doyduk / yer altındayız biz üstünde değil / eğer saygın varsa önümüzde eğil / selam diyorum ben her şeye / abilerimden sonra şimdi sıra bende / geçtik biz popu şimdi yediniz boku / yargıdan çıkan sözler kin dolu / nedeniyse eskiden beri belli / sokaklarda büyüyenleri hiç / sevdiler mi rahatlarını bozup da / düşündüler mi hiphop ise tarzımız / biz açta yatarız eninde sonunda / yargı bizim adımız dinleyin beni / açılsın ağzınız, diliniz; susmayın konuşun / çünkü biz genciz

Bir gün oradan çıkıyor bir gün buradan / şarkı sözü yazıyorlar durmadan / amaçları en iyi kendisinin olması ama / biz varken yalayacaklar avuçları / yargıya çarpanları söylüyorum ben / bunlar gerçekler acı veriyorum / Smith Wassen’umdan çıkan mermi gibi / sözlerim sizi mahvetti geçti Yargı / mikrofonda inanmayın onlara / nefret kusarım ben bu popçulara / neden olduğunu bilmiyorum ama / hani o ‘muck muck’ diyenler var ya / hiphopun gücünü daha anlamadılarsa / ne yapayım artık ben onlara tek kelime / çıkar benim ağzımdan defol gitsen çık / bu piyasadan

Adamım say 4,3,2,1 yaptıklarımız / sırf sizin içindir demeyin bize / siz haksızsınız haksız değil / sadece yalnızız bizi yabancı diye / kenara atmayın küçük zannedip / vurmaya kalkmayın amacımız Avrupa / hedefimiz ileri bize yardım edin / kıralım zincirleri tek olmuyor / biliyorsun yardımın gerek esirgiyorsun / bırak onu bunu gel dinle beni / dinle seveceksin zamanla rapi / çünkü adı var bu müziğin şanı / o kadar çok seviyorum inan dökerim kanı.

Yargı Türkçe rap’in yeni adısın sen / Yargı Türkçe rap’in yeni adı

ah real monsters!

Kezban

Gencecik bir afet kız, mahallenin gülü o /Ona Kezban derler. / Neyi bilir, neyi düşler, / Kendisinden başka hiç kimsecik bilmez ama / Cümle alem bilir ki ailesi çok tutucu / topu kurusun o / koca lüküs şehirde mahallesi gecekondu / İçine kapalı bak bahtı kara Kezban’ı / kabus dolu yıllar çocukken karşıladı / Büyüyüp serpilince çember iyice daraldı / Cehennemin ateşi daha büyük büyük yandı / Bütün gözler üstünde, Kezban göz hapsinde / Sağa gitti, sola gitti; ona baktı buna baktı / Hele komşu çocuğu / Mehmet’e yanaşmak düpedüz yosmalıktı. / Süslenip püslenmek, gezmek tozmak olur mu? / Yok olmaz Kezban, tıpış tıpış eve Kezban / Pencereden bile bakmak sana yasak Kezban!


Yeter Kezban yeter ha / Koca yıllar gelip geçti . / Yeter deyince kendine / Odasına kapanır hayal kurar Kezban / Zengin bir ailenin kızı oluverir Kezban / Cici mici annesi- bal tatlısı babası / Abisi desen o en yakın arkadaşı / Tıka basa gardrolapı-evi dolu kitap, kaset / Hele güzel kokuları çarşı marşı dolaşır / Babasıyla alır Kezban / Maşallah! / Boy friand’i Mehmet hemen yanı başında / sarmaş dolaş onunla gezip tozar bütün gün / Çok çok arkadaşı daha ne ister Kezban? / Lüle lüle saçları, inceciktir beli, kısacık eteğiyle / Parti parti dolaşır, kıvırır Kezban / kıvır kıvır dans eden bizim biçare Kezban / Sıçrayarak uyanır. / Kalk kız Kezban!

İşte dünürleri ha / Benim güzel Kezban’ı istemeye gelmişler / Burunları kalkık belli yeni sahipleri / Damadı mı? hiç sorma domuz gibi valla / Beterin beteri var dua etti Kezban / 50 sinde öküz-ayı montofon değildi / düşmezdi söz hakkı; hiç düşmedi kendine / Çaresizce Memiş’ini yüreğine gömdü / Gözü yaşlı, doğduğuna lanet dedi Kezban / Bir ömrü yandı gitti öbürüde yanacaktı / Bir kafesten diğerine geç geç Kezban

Düğün işte geldi çattı, çeyizini topladı / Kınaları sürdü Kezban, beyazdan daha beyaz / tıpkı beyaz kefen gibi bir gelinlik giydi / Çistak çistak müzik çalan salonların birinde, / sahneye çıktı Kezban, / Aynen diğerleri gibi başladı dans etmeye / Kıvır Kezban kıvır / Kıvır da yavrum kıvır / Sağdan soldan kıvır / Kıvır da Kezban kıvır / Ananı babanı geç geç kıvır / Kıvır Kezban kıvır / Kıvır da yavrum kıvır / Sağdan soldan kıvır

ah real monsters!

Hip-Hop İsyandır

Kulak ver müziğe, kulak ver bana / Hiphopın sesidir bu gelen sana / Bu sisli gördüğün apaçık ortada / Arka sokakda boğaz tokluğuna / Köle gibi yasayan biz gençlerin sesi / Hiphopın sesi bu dinle! / arka sokak'dan bu gelen sana; hiphopın sesi bu dinle! / arka sokakdan dinle!
Hiphop isyandır; Hiphop isyan / Hiphop isyandır; Hiphop isyan hey! / Hiphopız biz, arka sokaktan

Gerzek mallar anlamazlar; görmezler sömürülen halkın tümü sefalet içinde / Sefalet içinde kast çakılır; kast çakılır / Umudunu çaldırma arka sokak; kast çakılır / Bil bu özü tozu tüm kozlar sende / Aç gözünü, duy, gör, konuş / isin olmaz kan kokan ellerle / isin olmaz leş kokan kafayla / isin olmaz iki ayaklı hayvanla / isin olmaz; isin olmaz bu dünyayla!

Lan angut; keriz değiliz biz; yutturamazsın / masal devi bu, çökecek, bitecek; simdi salan / Hadi sallan, bos kafa gidecek, / Daha sert sallan; sende sallan / Yasam tarzın bu; çat kaşını; anlat / Anlat öküze; anlat isyanı / Anlat düdüğe; anlat hiphopı / Anlat lavuğa arka sokağı / Arka sokaktan hiphop geliyor / Arka sokaktan isyan geliyor / Göze göz, dişe diş hiphop geliyor!

Sinik pusuk ve dilsiz olmaya artık paydos, simdi paydos / Gönül ülküsü bu boşa sayma / Yaz dağa tasa; ve de yere göğe / Bilmeyende bilecek biz hiphopçıyız; meydan okuyoruz gözü donen itlere / Bilmeyende bilecek biz hiphopçıyız; meydan okuyoruz örümcek beyinlere / Bilmeyende bilecek biz hiphopçıyız; meydan okuyoruz bölücünün tümüne / Bilmeyende bilecek biz hiphopçıyız; özgür düşünür özgür yasarız.

ah real monsters!

Hani Neredeler?

Zaman bir nehirdir coşkuyla akıp giden; önüne kattığını alıp götüren zaman mezara. Zaman; kasıp kavuran bu acımasız dünyada bugün varız, ama yarın yokuz, geri dön bak! Tarih ayna gibidir; gün gibi ortada: tahtalı köylerden kesin dönüş yok eve; geri dönüş yok! Son nefesten sonra Aspendos’da biletler kesilip atılacak, perde inecek; Zaman, mekan bitecek; sonsuz karanlıkta yüzüne kapalı tüm kapılar çarpar; başında gezer zebaniler, tepelemeden uyan artık uyuma; bu kör uykudan uyan; Ahlayıp sızlanmak, lagaluga yapmak çare getirmez sana; çare getirmez . Aç gözünü iyi gör; acı gerçek doğanın kanunu bu: Bugün varız ama yarın yokuz burada konuksun; beynin almadıysa bu da sana kanıt; geride kalan küllerin sana kanıt Sonsuz hiç bir şey yok; bu oyun burada biter, küller yok olup gider! Hani neredeler? Hayata sırt dönenler hani neredeler? Paraya tapanlar, kasıp kavuranlar hani neredeler? Söylesene bana şimdi hani neredeler?

Hani neredeler Kazıklı Voyvodalar; Hitler, Stalin’ler hani neredeler? Kuyucu, Franco’lar, Yavuz, Muaviye’ler? Dünyayı ele geçirmeye çalışan bu solucanı bekler 3 kuruşluk kefensiz kara toprak ha! Kimler geldi bu yoldan; kimler gelip geçti! Daha sırada milyonlar; doğanın kanunu bu doğar büyür ölürüz Direnme boşuna; hiç aman dileme sakın; zaman acımasızdır. Çığ gibi büyür gelir, büyür geliyor! Bangır bangır geliyor; alıp gidiyor zaman; sonsuzluğa, karanlığa seni gömecek zaman. Gözyaşın kandıramaz onu; kurnaz tilki; yaşamın tek, tek galibi zaman dinlemez yarınını; itirazın vız gelir, tırıs gider ona Fil dişi kuleler; tüm büyük başlar bile boyun eğer zamana? Sultan Süleyman’ı düşün! Şimdi yine söyle bana hani neredeler; ölüp öldürenler hani neredeler? İnim inim inleten, kan kusturan yaşama, gözü dönmüş katiller hani neredeler?

Kölesi olma pis hayalin, kara paranın. Köhnemiş geleneğin, ucuz değerin peşinde koşup durma; sakın yatıp kalkma. Boşuna tüketme nefesini, kendini; Kalmaz kimseye, sana, bana, bu dünya. Sevgi her şeydir; yaşamı yaratan hep dönüştüren yarına, karanlığı bile mum gibi delip geçen; Çok uzak, zor değil bu mutlu gelecek! Ama engel var; o duvarı ören kaba saba yığınlar şiddete taparlar! Vur tekmeyi; kişilik yoksunu piyonların tümüne! Bas tekmeyi; metalik ruhlara meydan oku ha! Örnek olsun sana, Yunus, Bektaş’ı Veli, Gandi, Buruno hep söylerler: ‘Taraf olmayan bertaraf olur’ derler; yaşamdan taraf ol, sevgiye taraf ol; Kin haset husumet seni güldürmez; nefretten nefret et! Dağıt kara bulutları; ya şimdi ya hiç. Erteleme bugünü; ya şimdi ya hiç. Cennet bu yeryüzüdür; zengin kutsal bir nimet bekler seni beni. Al sunulan yaşam ateşini Prometheus’tan; ya şimdi ya hiç; ya şimdi ya hiç; ya şimdi ya hiç!

ah real monsters!

Çal Çalkala

Martı Jonathan’ı bilir misiniz siz? / Hani şu bizim özgür Martıyı / Yedi göğe çıkıp kanatlarını açan / Bırakan kendini gökyüzüne Jonathan / Sürgüne mahkum sürü dışı Jonathan / Bu şarkım sana; sana ithaf Jonathan


Hey sen! / Hemen pes edip de çekilme köşene / Bağır, çağır; yumruğunu kaldır / Kır zincirini, yık duvarını / Hey sen! / Durma yerinde; göster onlara / Göster, göster; göster onlara / Göster, göster; aç göster onlara / Verme hakkını; göster onlara / Duymayanda duysun bizi; hep birlikte! / Zıpla / Bütün gençler buraya; hadi buraya / Hadi hadi yanıma benim dünyamda / Atla zıpla çal çalkala işte yaşam bu / Kıvır doya doya


Bak, iyi bak; gör şu çocuğu / Hem yalınayak; hem de sokaklarda / Bak, iyi bak; gör şu ihtiyarı / Kırk yıl çalıştı; ama hali ne acı / bak, iyi bak; gör şu genci / Aslan gibi güçlü ve bir o kadar zeki / Umudu çalınmış; sevinci alınmış / Kara kara kara kararmış gözleri /Kader diyerek geçme sakın sende / Bak kaderi bu değil ki kabul etsin / Boynu bükerek yoluna gitsin / Duymayanda duysun bizi hep birlikte


Sen, sen, sen ve sen! / Bak; iyi bak şimdi kendine / Açsaydın gözünü olmazdı bunlar / Çekilmezdi çileler; yaşanmazdı acılar / Parlardı gözler gülerdi yüzler / Sorunsuz dünya olmaz ki elbet / Ama yere değil gökyüzüne övgü düzen / Bizden size bir dünya / Bir dünya ki masmavi; / Gülen gençler ki tek düşümüz /b Duymayanda duysun bizi; hep birlikte!

Jöntürk der ki yerinde sayma / Kara kara düşünüp de üzüntüye düşme / Geçen her boş gün kayıptır sana bana / Bak şu yıldıza bir ışık veriyor sana / Dolu dolu yaşama ışık veriyor bak / Gelecek bizimle; bizimle olanla / Doğruyu yanlıştan ayıranla / Duymayanda duysun bizi; hep birlikte

ah real monsters!

Jackie Chan

Jackie Chan; geçenlerde geldiydi; Hani İstanbul’da bir film çekecekti ya Jackie Chan’i severim Sizi bilemem ama ben bütün filmlerini izledim Gelelim asıl konumuza; İstanbul’da çekilecek olan filmin bir bölümüne Her şey hazırlanmıştı; sade bir pazardı; Tır gelecekti, arkasından onu kovalayan bir araba Araba arkasına takılıp patlamalar göğe ulaştı Her şey güzeldi aksiyon her şey bu sahnedeydi Ta ki o sahneyi görünceye kadar Elin adamı gelmiş bir film çekmeye ‘Yo hayır’ dedim durun gözlerime inanamadım Erkekler ağlamaz derlerdi de inanırdım O an göz yaşlarımı tutamadım ve ağladım Evet, evet bizim insanlarımızdı Ellerine ne geçtirdilerse poşet kutu kova Pazardan geriye kalanları topluyorlardı Gece saat ikide bunları böyle görünce tüylerim diken diken oldu ağladım Çünkü onların arasında işçi memur olabilirdi de İnsanlarımız bu hale de mi düşecekti Onları bu hale getiren kimler diye düşündüm Evrenin sebebi harikası insanı yine bu hale düşüren yine insandı Ama nasıl insandı namus vicdandan yoksun kalpazan Sana daha neler söylesem yetmez ifadem O geceden sonra karar verdim işte buradayım, Hiphop rap müzikle bu tür insanları hedef aldım Bir iki, bir iki erken işte buradayım, devam edecek buna inançlıyım Kitleleri sömüren bu tür insanlara işte karşınızda dimdik, dimdik ayaktayım Jackie Chan; Kunk Fu O akşam o sahne bizim insanlarımıza bir yumruktu Çek! Çekeceğiz bizde; Geçmiş, belli geçecek böyle devam ederse

Yeter yeter; yetti artık olanlar Çok açık görülüyor geride kalanlar Bunca zaman geçti aradan durmadan İlerliyor yelkovan yılmadan Gelecek senin neslinin meyvesini verecek daha iyiye güzele ‘Bu kim oluyor da bana akıl veriyor’ diyebilirsin Dersin; düşüncedir tartışılmaz zevkler, renkler Sözler ağızdan çıkar Biri gider biri kalırsa bu benim ölsem de, ölsem de Sağda solda her yerde köşe başında bir yerde İnsanlar öldürülüyor acaba sebebi ne Öldürülmek değil sadece silahla Bir çok insan ölüyor açlıktan yokluktan Hadi koçum sende gerçeklere hazırlan İşte budur benim kavgam Kavgam yumrukla değildir asla sözlerle Boşa kürek sallamak yoktur bu müzikle Bunları böyle gördükçe içim parçalanır Ve dilime aynen şöyle bir nakarat takılır Soğuk caddeler ve karanlık sokaklarda Geceler ıssızdır oralarda Her an yerde yatan bir insan görebilirsin Düşünmelisin acaba sebebi ne? Hemen anlarsın biraz çaba harcarsan Ne yazık ki onları bu hale getiren bir insan Hiç mi akıllı insan yok bu ülkede Olmaz olur mu Birçok; ama biri; birkaçı veya hepsi duygularının esiri olmuştur ama ne yazık

ah real monsters!

Yok Yok

Bırakıp elimden mikrofonu / Gittim yirmimde askere / İçimde bin bir heves ve Şerefle ha / ve son günlerimde kurdum hayalini / Döndüğümde geriye / bir işe kapak atıp çalışacak, / okuyup yazacak, gezip tozacak, / Kültür-sanat,spor,sinema, eğlence / dolu dolu yaşayacaktım ben gençliğimi / Ama nerede? / Nihayet 550 yedim seni / En sonunda döndüm işte ben / Gençliğimden giden 1.5 yıl sonra / Sağanak gibi güçlü, okyanus gibi büyük / Düşler ve hayallerle! / Baktım, gördüm, izledim; ülkem ne hale gelmiş / Bizlere vaat edilenler seraptan ibaretmiş / Para uğruna hırsızlar kollanmış / Hortumcular halkın parasını emmiş; yemiş te gitmiş / İnsanlar bir dilim ekmeğe bile muhtaç düşmüş ha / Çocuklar ağlıyor ha, analar ağlıyor / Hayaller yok olup kül olup gidiyor / Acılar tüm yurdu sarıp sarmalamış; kara bulutlar çökmüş / Haklı mı Haklı Halk ! / Böyle giderse araba duvara toslar, / Hep birden biz batıp gideriz / Yaş oldu 22! Askerden geldiğimde bana değil sadece / Düşlediği hayat bütün gençlere kurşunu indirdi / bam, bam / Kara para; para, para, para, para! / Batsın bu para!/

Çalmak-çırpmak-kara toprağa gömülmek / Yakışmaz hiç kimseye, hiç yakışmaz / Hey siz 550 adam / Vurunca ses vermeyen davul mu / Yoksa sifon sesi mi? / Yaşam güzel bir tat / Alamazsınız bizden al size tokat! / Para uğruna duymaz kulağınız halkın sesini / Parası olanın sesi işte sizin dilinizde? / Ama yürek bu işte; bu yürek işte bizde / Yıkıp sokacağım bir arı gibi sizi ha / İnanmaz kimse size kimse inanmaz / Yalanların tümüne karnımız tok / Yok yok ha; af etmek hiç yok / Çok şey değil istenilen sadece / Bu sadece temel yaşam hakkı / Kaybedeceğimiz hiç bir şey yok / Sizin ise çok! / Gün sizin gününüz bugünüz / Gün bugün batıyor; gün sizinle batıyor. / Yeni gelen gün güneşli bir gün / Yaş oldu 22! / Askerden geldiğimde bana değil sadece / Düşlediği hayat bütün gençlere kurşunu indirdi / Bam, bam! / Kara para; para, para, para, para! / Batsın bu para!!!! / YOK yok deme; çare çok / Var var; sen de bir bilene sor

ah real monsters!

Biri Tutmuş Biri Pişirmiş Biri Yemiş
Çokça zaman geçti aradan Değişen bir şey yok; her şey aynen Biri tutmuş, biri pişirmiş, biri yemiş Bunu gören insanlar ‘hani bize’ demiş Biri yitmiş geleceği görememiş Kendini kahraman sanmış ateşe atmış Gelin görün, bakın kim düşmüş bu bataklığa Farkında olmadan girersin bir çıkmaza Seni bu bataklığa itenler kalleş bir maşa Sende onların gözünde olacaksın bir maskot bir kukla Sana da verecekler bol para bir de tabanca Kalleşi de var; suçlu belki de masum inanlar Onları da vuracaksın gözünü kırpmadan teker teker At gözlüğünü takmaya devam edip gölgesinde kalleşlerin Bu yanlışlar yolunda kalıp yaşadıkça sen Sonunda senide vuracaklar kendi silahınla sırtından Bunları böyle gördükçe içim parçalanır Ve dilime aynen şöyle bir nakarat takılır Biri tutmuş, biri pişirmiş, biri yemiş Bunu gören insanlar ‘hani bize’ demiş

Biri mecbur kalmış suça ortaklık etmiş Nasıl bir amaca hizmet ettiğini hiç bilememiş Dürüst ve namuslu yaşamak varken Sırf parası ve zengin yaşama hevesiyle Ne hale düştün bak görüyor musun haline Etmeseydin kara kirli zebani tekliflerine Nerede o masumiyetli dürüst insan Artık vazgeçsen de var çıkmaz kirli bir damganSen sen ol, onların yalanlarına kanma Eğer kazanacağın beş kuruş ekmek parası varsa Sende herkes gibi kazan alın terinle hakkınla Yoksa sende gideceksin onlar gibi kuyuya
Biri hepsinin tepesinde bir kalleşmiş Köleleri boş beyinler emirler verirmiş ‘Umurumda değil demiş hiçbir insan; gözümde para’ derler Yoksul aç ve masum insanlara gücü yeter en iyiye Paraya kulluk eden sahte gücün temsilcisi Sen paraya para demeden şan şöhret içinde yaşarken Hakkıdır hakı sömürdüğün insanların ahı Senide bir gün bulacak meleklerin karası Huylu huyundan bu sözlerle vazgeçer mi Elini vicdanına koyup da sözlerimi dinle Dinlemezsen sonucunu, kararını ben bilemem Ama diyebilirim ki ya parmaklık arkası, ya da cehennem Biri kazandığıyla kıtı kıtına yaşamış Yine doğruluk ve dürüstlükten asla şaşmamış Kurtlar sofrasında yiyecek ekmek bulamazken Bir dilim ekmeğe bile göz dikenler varken Acımasız vicdansızlarla savaşmış Çek çek elini çek; sende uzak dur bizden Yoksa kara gölgem üzerinde biter aniden Hani sisler var ya gökyüzünde her yerde İçimde dolan nefes o an ve her an Duygularla savaşırım ben her zaman Yakındır iyi günler; kötü günler elbet geçecek Bu işte burada asla bitmeyecek